25 Ağustos 2009 Salı

Şehir

Şehir, sanırım içi et dolu yerlere deniyor yaşadığım devirde. Bir kasap dükkanının deposu gibi. Ama küçük olurdu, yani küçük bir şehir Anadolu da bir yer gibi. Sanırım burası büyük marketlerin depoları gibi. Çengellerinden asılmış bedenlerle dolu, kesilip biçilip satış haline hazır getirilmeyi bekliyorlar. Birileri onları temiz camdan isteklerine göre istedikleri şekle göre alınacakları an’a hazırlanıyorlar. Tek istedikleri şey ise soğukluk. Et olarak kalabilmek için tek istedikleri şey bu. Satılabilmek için.

Onları istenilen şekle sokulmuş halde hazır bulabiliriz her yerde. Paramızın olduğu, paramızın geçtiği yerde bulabiliriz. Eğer istediğimiz şekilde değillerse istediğimiz şekle sokarız. Küçük parçalar halinde pilavın yanında sunulması için, çorbanın içinde tat vermesi için, fırında büyük ve içi dolu halde nar gibi kızarması için. Toplu isteklerimiz için hazırdır onlar, kasapların bize yükledikleri isteklerle. Her yemek için uygun kıyma, her kızartma için hazır biftek, her güzel gece için temizlenmiş tavuk. Karşılık yüklenilmiş bütün duygular, birileri belki de bir tek kişi yaşıyor aslında tüm istekleri ya da doğaçlama gelişen toplumun kendi bilinçsizliği. Kimse bir hayvanın kafasının yarısı ile biftek kızartmıyor. Damak tadına uygunluk diye değil eğer birileri yükleseydi bunu da bize dinsel ayinlerin kutsal yemeği bile olabilirdi.

Karşılıklı olduğunu bildiğimiz yüklenmiş duygular. Pek farkında olmuyoruz aslında gün içinde bütün bunları yaşarken. Sadece aramızdan bazıları ters çıkıp doğru yaptığını zannediyor. Uyuşturucu kullanan toplumun gülen yüzleri. Topluma toplum olduğunu hissettiren kutsal insanlar buna biraz karşı çıktıklarını düşünüyorlardır. Yüklenmiş duygulardan daha ötesine her zaman geçmişlerdir. Ama ne yazıktır ki, uyuşturucuda birilerinin bize yüklemek istediği duygulardandır. Asloan hiçbir duygu sanırım bize ait değil. Yani toplumda hangi duygu yeni olarak türemiştir. Geçmişte olanların devamı değildir. O kadar belli kıstaslar halinde duygular var ki, hepsine anlam yükleyip budur diyoruz….

Birileri öncülük görevini almış ellerinde bayraklar ile dolaşıyorlar. Dini elden gidenler, ırkları bozulanlar, çocuklarına eşcinsellik aşılananlar, uyuşturucu verilip kandırılmayı bekleyen insanlar. Bütün propaganda kaynakları bu kadar değildir sanırım. Yani propaganda dediğimiz şey insanları galeyana getirmek ve onları uyandırmaktan öte bir şey ise? Sakın kendi düşüncelerimiz uyguluyor olmayalım. Yani neden ortak bir düşüncede buluşacakmışız ki? Herkesin kendi düşüncesi var. Kendi beyin kıvrımları, alt beyinleri ve bilinçaltları. Özgürlük toplu bir kavramsa ne anlamı kalıyor bireyin özgür olmasının. Sanırım sorun toplu yaşamak. İnsanların genel sorunu bu olsa gerek. Toplum içi yaşamak.

Toplumda yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenler olarak ikiye ayırabiliriz hayatı. Önce doğarız, bizi doğuranlar kendi kabul gördükleri topluma küçük yaşlarda bir kabul töreni ile hazırlar. Sünnet düğünleri gibi görsel işitsel bir biçimde duyura duyura kabul ettirirler. Toplum erkek çocukları kabul eder böylece. Ya da daha küresel olarak evlilik törenleri gibi. Genelde şatafatlı olan bu törenler dünyanın her yerinde insanlar davet edilerek yapılır, bazen tanrının önünde, bazen devletin önünde izin alarak bir sevişme ritüeli. Toplum sizi ve eşinizi kabul eder. Hatta hediye bile verir onların yönlendirdiği gibi seviştiğiniz için. O kadar çaresiz bırakmıştır ki toplum sizi, sevginizi tek başınıza gösteremediğiniz için toplumla birlikte göstermek zorundasınızdır. Toplum size yalnız davranmamayı öğretmiştir. Hep beraber büyük bir vücut gibi. Ama istenmediği gibi yaparsanız tek başınıza bir sivilce gibi hareket edersiniz. Sadece biraz daha kızarır ve patlatılırsınız. Daha çok olursanız eczaneden alınan bir sivilce merhemi hepinizin işini görür. Asla toplumun hepsini değiştiremezsiniz. Eğer değiştirirseniz sizde bir toplum olur ve istediğiniz gibi olmayanları ayıklarsınız. Tıpkı komünistlerin kapitalistleri, kapitalistlerinde kömünistleri ayıkladığı toplumlar gibi. Toplumu var eden ve asıl adı sistem olan sizi yönlendiren her otomatik kavram beyninizin altında gücü bitmeyen bir akü oldukça siz bir toplumsunuz. Ve faklı davranmak gibi bir lüksünüz yok. Toplum psikolojisi DNA larınıza hüküm etmiş vaziyette. Artık ayrı kalamaz, değiştiremez, farklılık yaratamazsınız. Sadece topluma üretilen kavramlar yapabilirsiniz. Sistemler uydurabilirsiniz her tarafınızdan. Kendi bireysel düşüncelerinizi sanki bütün bir topluma iyi geliyormuş gibi kendinizi bile inandırabilirsiniz. Kendi özgürlüğünüz için bile destek arar vaziyette tutunabildiğiniz tek şeye kendi toplumunuza tutunarak hastalığa yakalanırsınız. Toplum gönüllüleri olarak kısacık hayatınızı feda edersiniz. Önünüze gelmiş ve zaten seçilmiş insanları biz seçtik diye gurur duyarken birkaç zaman sonra kendi yarattığınız canavarlarla boğuşup hatalarınızdan asla ders almazsınız. Toplum bir hastalıktır ve iyileşmeyen bir yaradır. Hayır, toplum dışı davranarak zararlı hücre olan siz değilsinizdir. Toplumun ta kendisi zaten yeterince bir hastalıktır.

En nefret edilen kavramlar toplumlar yüzünden çıkmıştır. Faşizm, ırkçılık, komünizm, Siyonizm, cinler, periler, dinler ve sonu –izim ile bütün kavramlar. Sistemden kopuş sistemden kopanların, sistemin onlara yaptığı gibi cevap vermesi ile olacaktır. Yani sistemi dışlayarak sistemi çökertmek. Peki ya DNA lara işlemiş bir sürü duygusu nasıl yok edilebilir. Sistemin yeniden başlat düğmesine basılmasıyla yok edilebilir. Bütün dinlerde geçen bir kavramda olduğu gibi “kıyamet”. Ya da evrenin enerjisinin bitişi de diyebiliriz. Dindarların ve bilim adamlarının buluştukları tek noktada da. Bir şekilde yaşamın sona ermesi ile.

Kimse birey olarak savaşa girmez, birey olarak en fazla yapabileceğiniz sapkınlığın doruk noktalarında düşünürsek cinayet olarak geçer. Ama savaş kelimesi toplumsal olarak geçer. Savaşan birey değil toplumdur. Bireyler ortak olarak aynı düşünceleri duymazlar, sadece yönlendirilirler. Dinleri elden gitmesin diye, ırkları kaybolmasın diye, cepleri dolsun diye. Ama savaş bittiğinde ve suçlu arandığında genelde toplumlar değil de bireyler suçlu bulunur. Tıpkı Adolf hitler gibi. Sadece suç çok büyük olduğu için yanında birkaç komutan daha suçludur. Peki ya büyük alman halkı, sadece birkaç kişi elli milyon insanı öldürmedi ya. Durum toplumun güzel bir yönlendirilme ve genel sapkınlıkla ne hale gelebileceğini göstermiştir bize. Toplum yaşayan bir organizmadır, bizi kendinden uzaklaştıran bize kendine yaklaştıran bizi yok eden…

Şehirsel Gereksizlikler